1. Haberler
  2. Blog
  3. Yemeğe Duyulan Saplantı Bir Sevgi İhtiyacıdır

Yemeğe Duyulan Saplantı Bir Sevgi İhtiyacıdır

Yemeğe Duyulan Saplantı Bir Sevgi İhtiyacıdır
Yemeğe Duyulan Saplantı Bir Sevgi İhtiyacıdır
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

“Yemeğe duyulan saplantı bir sevgi ihtiyacıdır. Yeterince sevilmiyorsan daha fazla yersin. Seviyor ve seviliyorsan daha az yersin.” — Oslo

Bu söz, üzerinde düşündüğünüzde aslında ne kadar derin bir gerçeği anlatıyor: Biz insanlar, duygusal açlıklarımızı çoğu zaman gerçek yiyeceklerle, yani yeme alışkanlıklarımızla doldurmaya çalışıyoruz. Ama bu yeme davranışının kökleri genellikle mutfakta değil, kalpte, ruhumuzda, çocuklukta veya yetişkin ilişkilerimizde saklı. Bugün sizlerle “duygusal beslenme” konusunu konuşmak istiyorum ve bunun psikolojik boyutlarını, terapi yaklaşımlarını, ayrılık ve sevgi eksikliğinin yeme davranışlarımızı nasıl etkilediğini detaylı bir şekilde ele alacağız.

Duygusal Beslenme Nedir?

Duygusal beslenme, yani emotional eating, kişinin aç olmadığı hâlde stres, üzüntü, yalnızlık, öfke, kaygı veya mutsuzluk gibi duyguları bastırmak, yatıştırmak ya da kontrol etmek amacıyla yiyeceklere yönelmesidir. Peki neden yemek? Çünkü yemek hem fiziksel hem de psikolojik olarak hızlı bir rahatlama sağlar. Şekerli, yağlı, paketli gıdalar beyinde dopamin salgısını artırır; yani “mutluluk hormonu” devreye girer ve kişi kendini geçici olarak iyi hisseder.

Fakat burada önemli olan nokta şudur: Duygusal açlığı yemekle bastırmak, sorunun çözümü değildir. Aslında kişi, sevgi, kabul ve güven ihtiyacını yiyecek aracılığıyla doyurmaya çalışır. Oslo’nun sözündeki “yeterince sevilmiyorsan daha fazla yersin” kısmı tam da bunu ifade ediyor. Duygusal açlık, fiziksel açlık gibi gözle görülür bir belirti vermez ama bedenimiz buna tepki gösterir; sürekli atıştırma, gece yemekleri, abur cubur tüketimi gibi davranışlarla kendini açığa çıkarır.

Anne Baba Sevgi Eksikliği ve Yeme Alışkanlıkları

Duygusal açlığın temel kaynaklarından biri, çocuklukta yeterince sevgi ve ilgi görememektir. Çocuklukta sevgi eksikliği, hem güven duygusunu hem de özsaygıyı etkiler. Özellikle ebeveynlerin ilgisiz veya eleştirel olması, çocuğun kendi değerini sorgulamasına yol açabilir.

Böyle bir çocuk, yetişkinlikte kendini sevilmeye değer hissetmek için çeşitli yöntemler geliştirebilir. Ve maalesef bunlardan biri yemekle kendini ödüllendirmek veya teselli etmektir. Örneğin, anne veya babadan yeterince övgü ve sevgi görmeyen bir çocuk, büyüdüğünde stresli veya mutsuz anlarında yiyeceğe yönelir. Bu davranış, çocuklukta doyurulamayan sevgi açlığını geçici olarak bastırır.

Araştırmalar göstermektedir ki, erken yaşta sevgi eksikliği yaşayan bireylerde duygusal beslenme eğilimi daha sık görülür ve bu kişiler genellikle beden algısı ile ilgili sorunlar yaşarlar. Çünkü yemek sadece ruhu doyurmakla kalmaz, aynı zamanda kilo artışı ve beden değişiklikleriyle birlikte özsaygı ve özgüven üzerinde de etkili olur.

Ayrılık Dönemlerinde Yeme Eğilimi

Ayrılıklar, özellikle romantik ilişkilerde yaşanan kopmalar, duygusal açlığın en yoğun hissedildiği dönemlerdir. Bir ilişkiden kopmak, yalnızlık, kayıp ve değersizlik hissi yaratır. Bu duygularla baş etmek çoğu zaman kolay değildir. İşte bu noktada kişi, kendini teselli etmek için yemekle baş başa kalır.

Psikologlar, ayrılık sonrası dönemde yeme davranışındaki değişimi şöyle açıklar: Kişi, sevgi ve güven ihtiyacını kaybettiği için özellikle tatlı ve yüksek kalorili yiyeceklere yönelir. Bu geçici bir rahatlama sağlar; serotonin ve dopamin seviyeleri yükselir. Ancak bu, uzun vadede kilo artışı ve beden algısı bozukluğu gibi sorunları beraberinde getirir.

Özellikle mutsuz ilişkiler, yani sevgi ve destek eksikliği içeren ilişkiler, kişinin yeme davranışını olumsuz etkiler. Sürekli eleştirilen, değersiz hisseden veya duygusal olarak tatmin olmayan bireyler, yiyeceklerle kendini ödüllendirme veya rahatlama eğilimi gösterir. Bu da çoğu zaman yeme saplantısına ve beden imajı sorunlarına yol açar.

Mutsuz İlişki ve Beden Algısı

Mutsuz bir ilişkide olmak, kişinin hem ruhsal hem de fiziksel sağlığını etkiler. Yeme davranışı üzerinde en belirgin etkilerden biri beden algısı bozukluğudur. Kişi kendini değersiz hissettikçe, yemekle kendini ödüllendirme yoluna gider ve kilo artışı yaşar. Ardından bu kilo artışı, özgüveni düşürür ve kişi kendini daha da değersiz hisseder. İşte bu, döngüsel bir süreçtir: Duygusal açlık → fazla yeme → kilo artışı → özgüven düşüşü → tekrar yeme.

Beden algısı bozukluğu, özellikle kadınlarda estetik kaygılarla birleştiğinde, sağlıksız diyetler, aşırı egzersiz ve hatta yeme bozuklukları ile sonuçlanabilir. Erkeklerde ise daha çok stres yeme ve göbek bölgesinde yağlanma gibi sorunlar görülebilir. Bu noktada psikolojik destek, terapi ve bilinçli farkındalık teknikleri çok önemlidir.

Psikolojik Destek ve Terapi Yöntemleri

Duygusal beslenme ve yeme saplantısı ile baş etmek için psikolojik destek şarttır. Burada birkaç terapi yönteminden bahsetmek faydalı olacaktır:

  1. Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT)

Bu terapi, kişinin olumsuz düşünce ve davranış kalıplarını fark etmesini sağlar ve bunları değiştirmeye odaklanır. Örneğin, kişi mutsuz olduğunda otomatik olarak abur cubura yöneliyorsa, BDT ile bu davranışın farkına varılır ve alternatif başa çıkma yöntemleri geliştirilir.

  1. Duygusal Farkındalık Eğitimi

Duygusal beslenmenin en temel sebeplerinden biri farkındalık eksikliğidir. İnsanlar açlık ile duygusal açlığı karıştırabilir. Farkındalık egzersizleri, kişinin gerçekten aç olup olmadığını ayırt etmesini ve yemek yerine başka yöntemlerle duygularını yönetmesini sağlar.

  1. Duygusal Terapi ve Psikodinamik Yaklaşımlar

Özellikle çocuklukta yaşanan sevgi eksikliği veya travmalar, bireyin duygusal beslenme davranışlarını etkiler. Psikodinamik terapiler, bu geçmiş deneyimleri anlamaya ve çözmeye odaklanır. Terapist, bireyin kendini sevmeyi öğrenmesini ve duygusal boşlukları sağlıklı yollarla doldurmasını sağlar.

  1. Grup Terapileri ve Destek Grupları

Duygusal beslenme yaşayan bireyler, benzer deneyimleri paylaşan kişilerle bir araya geldiğinde yalnız olmadıklarını fark eder. Bu tür destek grupları motivasyonu artırır ve sağlıklı başa çıkma yöntemleri geliştirmeyi kolaylaştırır.

  1. Beden Odaklı Terapiler

Yoga, nefes çalışmaları, mindfulness ve meditasyon gibi uygulamalar, duygusal açlığın fiziksel ve ruhsal belirtilerini yönetmeye yardımcı olur. Beden ve zihin arasındaki dengeyi kurmak, yeme davranışını sağlıklı bir noktaya taşır.

Yemeğe Saplantının Önlenmesi

Duygusal beslenme ile baş etmek için günlük hayatımıza bazı alışkanlıklar ekleyebiliriz:

  • Duygularınızı Tanıyın: Yeme isteği geldiğinde kendinize sorun: “Acaba aç mıyım yoksa üzgün müyüm?”
  • Alternatif Baş Etme Yöntemleri: Yürüyüş, kitap okuma, müzik dinleme, sıcak bir duş gibi aktiviteler yeme isteğini azaltabilir.
  • Duygusal Günlük Tutma: Hislerinizi yazmak, onları anlamanızı ve yönetmenizi kolaylaştırır.
  • Sağlıklı Beslenme Alışkanlıkları: Düzenli öğünler, yeterli protein ve lif alımı, kan şekerini dengede tutarak duygusal yeme riskini azaltır.
  • Profesyonel Destek: Yeme davranışınız yaşam kalitenizi bozuyorsa, bir diyetisyen ile birlikte psikolog veya terapist desteği almak çok önemlidir.

Sonuç

Yemeğe duyulan saplantı, genellikle sevgi ve kabul görme ihtiyacının bir yansımasıdır. Oslo’nun sözünde de ifade edildiği gibi, sevgi ve güven eksikliği, bireyi yiyeceğe yönlendirir; sevgi ve kabul ise bu ihtiyacı azaltır. Anne-baba sevgisinin eksikliği, mutsuz ilişkiler ve ayrılık dönemleri, duygusal açlığı tetikleyen başlıca faktörlerdir.

Ancak bu döngü kırılabilir. Psikolojik destek, terapi yöntemleri, farkındalık çalışmaları ve sağlıklı beslenme alışkanlıkları ile kişi, yeme davranışını kontrol altına alabilir ve kendini gerçekten doyuracak sevgiye ulaşabilir. Unutmayın, yemek geçici bir rahatlama sağlar ama gerçek doyum sevgi, kabul ve özsaygıdan gelir.

Dyt. Melina Ezgi Tosun

Kaynakça

  1. Macht, M. (2008). How emotions affect eating: a five-way model. Appetite, 50(1), 1-11.
  2. Geliebter, A., & Aversa, A. (2003). Emotional eating in overweight, normal weight, and underweight individuals. Eating Behaviors, 3(4), 341-347.
  3. Herman, C. P., & Polivy, J. (2008). External cues in the control of food intake in humans: the sensory-normative distinction. Physiology & Behavior, 94(5), 722-728.
  4. Wardle, J., & Cooke, L. (2005). The impact of obesity on psychological well-being. Best Practice & Research Clinical Endocrinology & Metabolism, 19(3), 421-440.
  5. Bruch, H. (1973). Eating disorders: Obesity, anorexia nervosa, and the person within. New York: Basic Books.
  6. American Psychological Association. (2020). Emotional Eating. https://www.apa.org/topics/healthy-eating/emotional-eating
  7. Fairburn, C. G. (2008). Cognitive Behavior Therapy and Eating Disorders. New York: Guilford Press.

Kaynak: Bihaber.TR & HaberGalerisi.TR köşe yazarı Melina Ezgi Tosun

Yemeğe Duyulan Saplantı Bir Sevgi İhtiyacıdır
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir